2015 İsveç, 2017 Hollanda’dan sonra bu yıl da 13-16 Kasım tarihlerinde Portekiz’in Braga kentinde Avrupa Yalın Eğitimciler Konferansı ELEC’teydim. Toplamda üçüncü kez katılmış olduğum bu konferansta, geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da konuşmacı olarak eğitim ve danışmanlık alanındaki tecrübelerimi paylaşma fırsatı buldum.
Toplamda 16 ülkeden 120’ye yakın kişinin katıldığı bu konferansa Türkiye’den katılan ve dolayısıyla konuşma yapan tek kişi olarak hem ülkemizi temsil ettiğimi hem de Türkiye’nin Uygulamalı Yalın Eğitimler konusunda yaratıcı iş sonuçları ortaya çıkarmakta olduğunu Avrupalı Yalın uygulayıcılara anlatabildiğimi düşünüyorum.
Bu noktada çok mütevazı olamayacağım; zira 2011’den beri uygulamalı Yalın Eğitimler geliştiren ve bu eğitimler ile 1500’ün üzerinde insana ulaşmış biri olarak John Shook’tan almış olduğum güzel yorumlar ve uygulama detayları ile ilgili bana yönelttiği sorular dolayısıyla doğru yolda olduğumu söylersem abartmış sayılmam.
O yüzden ben de sorular sorarak ilerleyeceğim. Sebebini yazının sonunda anlayacaksınız.
1. İlk soru: Neler öğrendim?
Konferansın benimle ilgili gurur verici 🙂 kısmını aktardıktan sonra gelelim neler öğrendiğime ve sizlere neler aktaracağıma… Konferanstan anektodlar olarak paylaşacağım bu kısımda bazı oturumlar beni Yalın Uygulamalar konusunda müthiş seviyede heyecanlandırırken; bazıları ise yeni eğitimler geliştirmek konusunda kendimi hayal kurarken yakalamama sebep oldu.
Eğitim akışları ve kurgusal dokunuşlar ile bir eğitimin nasıl çok daha verimli hale getirileceğine dair öğrendiğim püf noktalar şimdilik bende gizli kalacak olsa da; sizlerin bunu farketmesi çok uzun sürmeyecek.
Çünkü çok fazla beklemeden hatta konferans dönüşü ilk iş günümde bazılarını uygulamaya aldığım için sizlerin de bu değişime tanıklık edeceğinize emin olabilirsiniz. Gelelim konferanstan yansımalara…
2. 40 yıllık damıtılmış deneyim size ne öğretir?
Konferanstan bir gün önceki pre-conference oturumlarında geçtiğimiz yıl tanışıp kendisini ana oturumda dinlemiş olmama rağmen özel oturumuna kontenjan kısıtı dolayısıyla katılamadığım Isao Yoshino’nun Personal Hoshin Kanri workshop’ı vardı.
Kendisi 40 yıllık Toyota deneyimini şu an 2 ayrı üniversitede dersler vererek taçlandıran gerçek bir sensei. NUMMI sürecindeki kilit isimlerden biri olmasının yanında bugün kendisini Yalın Guru’lardan biri olarak adlandırabileceğimiz John Shook’un da mentörü.
E durum böyle olunca kendisinin söylediklerine kulak kesilmemek adeta imkansızlaşıyor. Üç saatlik bu oturuma kurlardaki artışın da etkisiyle “çılgın” denilebilecek bir rakam ödemiş olsam da bu paha biçilemeyecek bir öğrenme deneyimi ile ayrıldığımı söylemem gerekiyor.
Hep şirketler için kurgulanan ve görece “sıkıcı” ve kompleks bir konu olarak adlandırılan Hoshin Kanri’nin kişisel gelişim yolculuğunuza uyarlanmış hali, bu 3 saat içinde küçük ama etkili bir aydınlanma anı yaşamama sebep oldu. Kişisel Hoshin hazırlama örneği üzerinden; vizyon belirleme, hoshin konu başlıklarını tanımlama, kilit hoshin hedeflerini vizyon ile ilişkilendirme ve aksiyon konularını oluşturma ve bunları zaman planına yerleştirme adımları ile Hoshin’in tipik PUKÖ çevrimini bize kendi kendimiz üzerinden; belki de en önemli Hoshin konusu olan hayat amacımız üzerinden kalıcı bir şekilde aktarmış oldu. Hoshin Belirleme ile ilgili deneyimlerimi ilerleyen yazılarımda takip edebilirsiniz.
3. Toyota her zaman en mükemmel midir?
Açılış sonrasında sahneye çıkan Pascal Pollet’in Toyota ve Yönetim sistemleri üzerine yaptığı sunum birçoğumuzu şaşırtırken aynı zamanda düşünmemize ve kendi yol ve yöntemimizi belirlemenin ne kadar kritik olduğuna işaret etti. Toyota’nın çalışan memnuniyet puanı dünya liginde ortalamalarda yer alması aslında mükemmel olduğunu sandığımız birçok noktanın uygulama yeri ve kültürüne göre farklılaşması gerektiğine dair sarsıcı bir örnekti. Araştırma ile ilgili detayları glassdoor sitesinden edinebilirsiniz.
4. Öz’e Dönüş ve Öz’ü anlamak nedir?
Gayet akademik bir camianın etkinliğinde olunca ELEC’i makalelerin, abstract’lerin havada uçuştuğu bir konferans olarak nitelendirebiliriz. Bunlardan en çarpıcı olanı ise en az NUMMI case’i kadar Yalın’ın ve Toyota Sistemi’nin Batı’ya ihracını sağlayan 1977 tarihli ilk akademik makaleydi. Yıllar yılı (hatta bazılarımızın halen devam ettiği gibi) sadece proseslere ve araçlara odaklanan bir Yalın anlayışı benimserken öz’ü ne kadar kaybettiğimizi adeta yüzümüze vuran bir makale idi. Makalenin detayına linkten ulaşabilirsiniz.
Dilimize pelesenk olmuş “israfın ortadan kaldırılması”nın yanında; ne yazık ki Yalın Uygulamalarda başarılı olamadığımızda önemini zar-zor kavradığımız “çalışanların insan olduğunu dikkate almak”ı tek cümlede harmanlayan o İLK abstract… Salondaki bir diğer aydınlanma anı idi.
5. Kültür, stratejiyi kahvaltı niyetine yer mi?
Aklımın bir köşesine çivi gibi çakılan bir diğer konu da Peter Drucker’ın bu sözüydü. “Kültür, stratejiyi kahvaltı niyetine yer!” Bu kadar Hoshin-strateji konuştuğumuz şirketlerimizde aslında yine insan faktörünü göz ardı ettiğimizi gösteren bir diğer çarpıcı özdeyiş… Burada sorulması gereken soru Davranışların mı kültürü; yoksa kültürün mü davranışları alt edeceği konusu olmalı? Daha önemli bir soru varsa o da (belki cevabı veriyorum ama) davranışları hangi yöntemler ile dönüştürebileciğimiz sorusu. Kendisini daha yakından tanımak isterseniz Kitap Önerileri’me bi göz atabilirsiniz.
6. Biraz anı hikaye her şeyi daha mı iyi anlatır?
1980’lerin yeni açılmış NUMMI’sindeki Mentor Yoshino ile o dönemin çekirgesi John Shook’tan Toyota kültürünün bir Amerikan şirketine nasıl implemente edildiğini eğlenceli bir sohbet eşliğinde dinlemek de konferansın akla kazınan oturumlarından biri oldu.
7. Balıktan da beter bir hafızamız mı var?
Bilmiyorum belki dikkatinizi bu kadar uzun süre toplayıp buraya kadar okuyamadınız ama İtalya Politecnico Milano üniversitesinden Monica Rossi’nin TED Talks’u aratmayan sunumunda öğrendiğimiz bu detay, instagramda ekran kazıyan günümüz teknolojik Z kuşağının bir Japon balığından kısa bir hafıza süresi olduğunu ortaya koyuyor. Peki buradan Yalın için çıkaracağımız ders ne? derseniz cevap çok basit: Baby Boomer’ların tasarladığı ilkel Öğrenim-Öğretim Yöntemlerini Devrimsel olarak değiştirmek için Yalın Düşünce’yi kullanmak….
8. “O kadar da kasmasak” işler belki düzelir mi?
Sıkı bir Formula-1 takipçisi olduğum lise yıllarımda Toyota’nın Formula’daki hezimeti çok dikkatimi çekmese de; bugün cevabını aradığım en sıkı Yalın sorulardan biri… Belki de yetenekleri ortaya çıkaran ve aynı zamanda standarttan uzaklaşmak anlamına gelmeyen ve gelişimi tetikleyen yeni bir yönetim metodolojisi izlemeliyiz. Ne dersiniz? John Bicheno’nun açtığı bu pencere konferansın ilk günü Toyota ile ilgili gözden geçirilmesi gereken algımı tamamen masaya yatırmak gerektiğini söylüyor. Haier firmasının ve Formula’da kazanan takımların hikayeleri TPS’in değişmez, tek doğru yol olmadığını ve belki başka yönetim tarzları ile harmanlandığında çok daha etkili olacağını ortaya koyuyor.
9. En iyi kapanış nasıl yapılır?
Kapanışta sahneyi yine John Shook aldı; ama bu sefer tek başınaydı. Bugün artık bir düşünce ve yönetim sisteminin de ötesinde artık neredeyse bir “iş yapış sıfatı” halini alan Yalın’ın çok geniş bir çerçevesini çizen Shook ‘un çarpıcı slaytı hala gözümün önünde… “A better term lean might have been leaRn” (Yalın’dan daha iyi bir terim ancak Öğrenme olarak adlandırılabilirdi). Bir eğiticiler konferansında Yalın ile ilgili ancak bu kadar güzel bir tanımlama yapılabilirdi. Shook’un Yalın’ın kendi yolunu da bir öğrenme ve gelişim olarak tanımlaması ve Yalın’ın öğrenimini, gelişimini ve öğretimini nasıl kolaylaştırırız sorularını sorması Yalın’ı bugün cevaplardan çok soruları arayan, sorular sorarak öğrenmeyi kolaylaştıran bir sistem yapıyor ve bugüne kadar bilip gördüklerimizin ötesine taşıyor.
10. Özetle…
ELEC, Toyota’yı artık çok daha cesur ve farklı şekilde irdelememiz ve kusursuz olmayışını fark etmemiz gerektiğini anladığım bir konferanstı. Aynı zamanda Yalının farklı bakış açıları ve öğrenme yöntemlerini öğrenmeye, anlamaya ve tartışmaya ne kadar açık; sektör, ülke ve kültürden bağımsız bir sistem olduğunu bir kere daha görmemi sağladı.
Yaptığım sunuma aldığım geri dönüşler ve Shook’un kapanış oturumu ise beni yeni eğitimler, danışmanlık yaklaşımları ve yepyeni blog yazıları için yeni SORUlar sormaya yöneltti? Yani bu blogtaki varlık sebebi olan daha çok soru sorulmasını sağlamaya ve öğrenmeyi herkese yaymaya!