“Belki bu soruyu sormak gereksiz adamlar zaten piyasayı kasıp kavurmuş; 24 saatte 2 milyon adet satmayı başarmış, ben neyin tartışmasını yapıyorum!” diye düşünmedim değil; ama yine de yazmadan edemiyorum. Çünkü 100 yıl sonra tekerrür eden bir olay ile karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum.
“Steve Jobs öldü, Apple bitti! Adam öleli beri adam gibi bi şey gelmedi!” geyiklerine hiç bulaşmayacağım baştan söyleyeyim. Benim derdim işin Yalın kısmı ile ilgili. Hatta Yalın Düşünce’nin beş temel koşulundan ilki ve belki de kilit noktası olan “Değer” ile daha da çok ilgili. 2007’de Steve Jobs bu telefonu çıkardığında samimi söyleyeyim gerçekten bunun mümkün olup olmadığına inanamamıştım; ama gerçekten yapılıp piyasanın seyrini değiştiren bir ürün olarak ortaya çıkışı ile artık çoğumuzun hayatının önemli bir parçası olduğu kesin. Kendim* de dahil olmak üzere parmakları ile bir ekrana dokunup duran insan toplulukları oluverdik 5 sene içerisinde.

Kim ne derse desin; Steve Jobs gerçek bir deha ve tam bir kural koyucu! Birçok katı kuralı ölümünün üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen sadakatle korunuyor. (Flash desteklememe ve/ya büyük ekranlı mobil telefon karşıtlığı gibi) Kural koyuculuğunun aslında sadece bu inatçı yapısından çok bahsettiğim dehasında yattığını söylemek elbette mümkün. Birçok insan O’nun bu vizyonu ve dehası sayesinde bugün tuşsuz telefonlar kullanarak, ceplerinde bilgisayar taşıyarak hayatlarını kolaylaştırıyor. Eğer bu teknolojinin yolu açılmasaydı; hepimiz hala 40-50 tuşlu Blackberry ve Nokia‘lar kullanıyor olacaktık belki de…

İncilerimiz mi dökülürdü; bi tarafımız mı eksilirdi o ayrı mesele; ama eskiden filmlerde hayal edilebilecek bir gerçeklikte yaşıyor olduğumuz kesin.
İşte “trendsetting” denilen olay, işte vizyonerlik bu! Hiç olmayan bir “Değer” tanımlayarak müşterinin bunu istemesini sağlamak. İşte bu gerçek bir deha’nın ürünüdür. Olmayan bir değer kavramı yaratabilmek. Müşteri değeri tanımlar derken O’na bir değeri TANIMLATTIRTABİLMEK!
Henry Ford‘un meşhur sözünü bilirsiniz. ‘‘İnsanlara ne istediklerini sorsam; daha hızlı at arabası isterlerdi. Ben onlara araba yaptım” Ve işte bu sözün 100 yıl sonra söylendiği bir ortama geri dönüyoruz. Çünkü Henry Ford’da bir vizyonerdi; O da Dünyayı Değiştiren Makina’yı yarattı. Steve Jobs ise bilgi toplumunu…
Bugün modern şehirlerde yaşıyor; evlerimize işyerlerimize servis, taksi, ve bilimum motorlu taşıtla ucuz (benzini kast etmiyorum elbette!) ve kolay bir şekilde gidebiliyorsak, herkesin bir ev bir de araba hayali varsa; sanayi ile şehirler birbirinden ayrışmışsa; kendimize özel yaşam alanlarımız, modern şehirlerimiz varsa bu Henry Ford sayesindedir.
Henry Ford nasıl dünyayı değiştirdiyse aynı işi Steve Jobs da becermiştir. Bugün elimizi cebimize attığımız anda bilgiye kolayca ulaşabiliyorsak; tüm isteklerimizi karşılayabilecek uygulamalar ile hayatımız kolaylaşabiliyorsak; kağıt, kalem, fotoğraf makinası, telefon gibi modern yaşamın elzem araçları tek bir ürüm içindeyse; bilgi toplumu olma yolunda, safsatalara inanmayan ve her şeyi Googling yapan toplumlar yetişiyorsa bu da Steve Jobs’ın önünü açtığı akıllı araçlar sayesindedir.

Bu iki adamın Yalın’la ne alakası var derseniz; bu sorunun cevabını yukarıda yazdıklarımı okumadan veremezdiniz.
Kitle üretimini başlatıp Dünyayı değiştiren; değiştirirken “Siyah olması koşuluyla istediğiniz arabayı satın alabilirsiniz!” diyen Henry Ford 1910’larda müşteriye istediği ürünü satabilirdi. Ancak ikinci dünya savaşından sonra artan rekabet koşulları üreticinin kral olduğu koşulların yıkıldığının habercisi ve Yalın Düşünce’nin Toyota ile birlikte müjdeleyicisi oldu.
Aradan geçen yıllar 1910’larda Ford’un Detroit fabrikasında çalışan 35000 kişilik dev tesislerde doğan Mass Production’ın (Kitle Üretimi) pabucunu dama attı. Toyota‘nın öncüsü olduğu Yalın Düşünce ve TPS ile Mass Customization devri başladı. Artık müşteri isteklerine özgü; müşteriye kral tacını giydiren sisteme uyanlar bu savaşı kazanıyordu. 2000’li yıllar Mass Customization’un zirve yılları oldu. Küçük ve esnek imalat yapabilen ve müşteri isteklerine uyum sağlayabilen fabrikalar popülaritesini artırırken; 35000 kişilik tek tip ürün yapan fabrikalar tarih olMUŞTU Kİ yepyeni bir ürün sadece TEK BİR RENKTE ve TEK BİR MODELDE satarak dünyayı kasıp kavurmaya başladı. Kendine bir hayran kitlesi yaratarak çılgın satış rakamlarına ulaştı. Her çıkardığı model diğerinden çok az farklı özelliklere sahip olmasına rağmen milyonlar sattı. Bu ürünü üreten yerler bırakın 35000’i;75000 kişilik dev bir işçi ordusu barındıran fabrikalar oldu.
Peki ne değişti? Hani Mass Customization, hani müşteri istekleri?
Belki de kilit nokta ilk başta anlattığım Değer kavramını “TANIMLATTIRTMAK”tan geçiyor. Bu kavram eğer doğru tanımlattırtılırsa gerçekten bambaşka bir piyasada yeni bir Henry Ford olabiliyor; ve arkanıza bakmadan ilerleyebiliyorsunuz.
Yalın mı peki? Elbette değil; ama bu piyasa koşullarında Yalın olmaya ihtiyaç da yok zaten. Samsung, Alfred Sloan‘vari bir GM şeklinde ilerliyor görünse de Apple bi süre daha Henry Ford’luk yapacak gibi duruyor. Müşterinin sesini dinlemeden; O’na herşeyi dinletebileceği bir piyasa var meydanda.
Bu koşullar altında iPhone5’e gelirsek: Piyasa bu kadar putperest müşterilere sahip olunca siz de Tanrılaştığınız için onları istediğiniz gibi maymuna çevirebiliyorsunuz. Nedeni basit; sizin gibi yapan yok ve değeri tanımlattırtan sizden başkası değil! Dolayısıyla küçücük bir şarj bağlantı değişikliğini (lightning) müritlerinize çok müthiş bir şey yapmışçasına sunabiliyor; biraz inceltip hızlandırdığınız bir telefonu dünyanın en müthiş şeyiymiş gibi tanıtabiliyorsunuz. Üstelik yaptığınız şarj bağlantısındaki o küçücük değişiklikten dolayı, müşterilerinize bu bağlantıya uyumlu ekipmanlar satın aldırarak; tedarikçilerinizi ayrıyetten ihya ediyorsunuz. Bu da müşteriye saygıda kusur(!) etmediğinizin apaçık bir göstergesi.
Hipnoz edilmiş bu müşteri kitlesi de bu değişimlerden rahatsız olacağına aksine memnun kalıyor. Arkada yatan sebep çok basit: Müşteriler henüz tanımladıkları bir “Değer” kavramının içinde bile değil! Onlar kendilerine gösterilen bir oyunu oynamaktalar sadece.
“Telefon işte daha ne yapsınlar adamlar, neyi farklılaştıracaklar?” diyenlere 5 yıl önce tuşlara bastıkları günleri hatırlatmak gerekiyor galiba. Piyasa biraz daha doymaya başlarsa; Apple dininden ayrılıp din değiştirenleri görmemiz çok olası. Apple ya 5 sene önce yaptığı gibi yeni bir “Değer” tanımlattırtması yapacak ya da rekabet denizinde rakipleri ile aynı Henry Ford’un yaptığı gibi boğuşmaya başlayacak.
Bize de müşteriler olarak her şeyi seyretmek kalacak.
İyi Seyirler
CY
*Bu arada bir Macbook ve iPad kullanıcısıyım; ama bir mürit değilim! Sadece Yalın gözlüklerini takmış bir eleştirmenim…
3 yorum
Süper bir yazı olmuş. “Değer” kavramına farklı bir bakışla yaklaşman muhteşem…
Teşekkürler; ansiklopedik bilgilerden sıyrılıp güncel yaşama dair bir şeyler paylaşma vakti artık!
Çok güzel bir değerlendirme ve tespit yapmışsınız. Böyle bilgileri her yerde bulmak çok zor, teşekkür ederiz